top of page

YOL

Yolculuk insan için kendi mekanından zamanından ilişkilerinden geçmişinden doğrudan tanımlanmış olduğu bir aralıktan kendisinin kalıcı bir rolü olduğu bütünden kısaca kendi yaşamından bir ayrılış hiç de etkili olmadığı daha önce varlığını bile duyumsamadığı mekanlara geçmişe diğer bir söyleyişle başkalarının yaşamına bütün bir tarihe doğru bir yöneliştir.


En temel duygularımızdan biridir mekân duygusu. Bilinçlilik, her zaman insanın nerede bulunduğu sorusunun yanıtını bir ön koşul olarak kapsar. Mekan, insanın fiziksel varlığıyla, doğa ve dış çevre arasındaki bir ilişkinin sonucu. İnsan, bedenini kendi dışındaki nesnelerle karşılaştırarak ayrımsar.


İnsan, kendinden bağımsız nesneler arasında bir varlıktır. İnsanın çevresindeki geniş dünyayla ilişkisi içinde, hemen yakınında doğrudan ilişkide bulunduğu, etkilerini açıktan duyumsadığı nesneler toplamı, bir ara aşama olarak mekanı oluşturur.


İnsan, önce içinde yer aldığı ortamdaki nesnelere göre konumlanır. Bir yanıyla kendisi de bir nesne olarak diğer nesneler karşısında bir konum edinir. Bildiği, özelliklerinden yararlandığı, kolay uyumlanabildiği bir mekanda kendini güvenlikte duyumsar. Güven ise, çevresindeki değişimi öngörebilmesine ve denetleyebilmesine bağlıdır.


İnsan, yanındaki yöresindeki hareketliliğin bütününden daha yüksek bir davranma yeteneğinde olduğunda güvenliktedir. Kendini güvenlikte duyumsadığı, özelliklerini bildiği çevredir mekan. Bir mekan, insanın çeşitli amaçlara yönelik etkinliğine bir altlık oluşturup, yaratıcılığının, üretkenliğinin en üst düzeye çıkmasını sağladığında anlamlı. Süreklilik bu nedenle mekanın en önemli özelliği olarak belirir.


Ancak bazen yaşam alanı saydığımız mekanı bırakmak bir zorunluluk olur. Ötelerin çağrısı dayanılmaz hale gelir, insan yerinde duramaz. Yola çıkar. “Bu yol nereye gider” sorusu önemsiz olduğu kadar yanlıştır da. Yol yerinde durur, giden insandır. Bir yol, uygun araçlarla insanlar üzerinden gitsin diye iki nokta arasına yapılır. Döşenen yol o iki nokta arasında durur. İsteyen bir araca biner ve bu yolu kullanır.


Başlangıç mekanı bilinir. Ama öteki uç bilinme- yenlere açıktır. Orada yaşayan insanların başkalığı heyecan veridir. Diğer insanlar da bu dünyada yaşamaktadır. Onlarla neyi paylaşıyoruz; varlıklarına hiç tanıklık etmediğimiz insanların, onlar için de bizlerin, birbirimizin yaşamındaki vazgeçilmez işlevleri nasıl açıklanabilir? Bizi birbirimize bağlayan, ama doğrudan bizim oluşturmadığımız, ötesi farkında olmadığımız bağlar nelerdir? Eğer yola çıkarsak belki de böyle yaşamsal bir ilişkinin bilincine varabiliriz. Hiç haberimiz olmadığı halde borçlu olduğumuz insanlar gerçekten var mıdır?


Bir de geçmiş kuşaklar var. Her mekan bir yaşam alanı olarak bütün geçmiş yaşantıların izlerini, ürünlerini, birikimlerini taşır. Bizim için yeni sayılan bir mekan, aslında yaşamın kuşaklar boyu üst üste düşerek yoğunlaşmasından oluşmaktadır. Bazen bir küçücük alanda yüzlerce, binlerce yıllık bir süre sıkışıp kalmıştır.


Yola çıkmak için gereken tek şey, sağlam bir başlangıç noktası bulabilmektir. Yola çıkmak aramaya başlamaktır. İnsan aradığını da buluyorsa ne iyi. Tasarımlanmış, her yeni karşılaşmada sınanacak bir yön de yetebilir. Ama öncelikle, yola çıkarken bırakılan yerin tek seçenek olmadığının bilinci gerekir. Yola çıkılmışsa umut var demektir. Artık öteler için söylenenleri doğrudan gözleme olanağı doğmuştur. Öte- lerden iletilen görüntü gerçeğin kavramasına yetmez. Görüntü her zaman bir değer yargısı ve yorum içerir. Görüntü asıl bu yorumu, yorumda içerili bakış açısını iletmek için kurgulanır. Bu yüzden, yola çıkmış olanın bilme ve kendi gerçeğini üretme şansı daha fazladır.


Arı, dokunulmamış, bozulmamış doğaya ulaşmak, onun hala koruyabildiği kendini yenileme gücünden yararlanabilmek için, insanın bulunduğu yerden artık o kadar uzaklaşması gerekiyor ki. Dar alanlardan, griden, siyahtan, pustan, pastan kurtulup genişliğe, duruluğa, aklığa kavuşmak için epeyce yol almak bir zorunluluk. Bu geçiş yapılabilse, bu kesin bir kopma sayılmalı. Bir ağacın dinginliği, erinci, bir ormanın güzelliği ve büyüsü. Birden doğayı, durgunluğu, ışığı, ışıltıyı, huzuru, sessizliği, hışırtıyı yaşamaya başlamak insanı sarsar. Oralarda bulunduğun yerdeki korkunç hız, karışıklık, gerginlik yoktur. Yetişmek, yetiştirmek, gerilmek, zorlanmak, sürekli kaçınmaya çalışmak gerekmez. Uzun uzun yürüyebilir, işte toprak, basabilirsiniz. Yerde çimen çalı. Çiçek, börtü böcek. Yaşam, yalnızca yanında yörende değil, ayaklarının altında da akar. Ama sonuçları hesaplanamayan bir olumsuzluk yoktur. Yaşamanın tek yolunun ötekinin yok olmasına bağlı olduğu yönünde bir zorlama- dan söz edilemez. Elbette hızlı bir değişime bağlı olarak varoluş koşullarının sarsıntıya uğradığı olur, ama yine de bunlar baştan öngörülüp ön- lemler alınabilir.


Yola çıkmak bulunulan mekanın güvencelerini, bağlarını, alışkanlıklarını tehlikeye atabildiğine göre, öncelikle bir yeniden başlama gücü gerektirir ve gerçekleştikçe de bu gücü çoğaltır. İnsanın üzerinde olduğu her yeni yol, başka olasılıkların varlığı konusunda bir kışkırtıdır. Yolculuk bir ötelenmedir. Bir dışsal hareket, bir yer değiştirmedir. Ama aynı zamanda bir iç yolculuğun da başlangıcı olabilir. İnsan başkalarını ararken kendini bulabilir. Ya da başkaları aracılığıyla kendisiyle karşılaşabilir.


Yol, insanı bir yer değiştirmenin öznesi yapar, ama bu sırada daha da önemlisi zamanda yolculuktur. İnsan yol aldıkça bıraktığı yerde bir süreç olarak kavrayacak biçimde, kendisine dışardan bakabilecek bir fırsat ve uzaklık edinir. Kendi geçmişinin dolaysız bir sonucu olmaktan kurtulma olanağı. Aynı geçmişle başka bir sonuç olasılığı ancak sarsıntılı bir yolculukta ayrımsanır. Yolculuk, insanın eleştirel ve sorgulayıcı gücünün harekete geçmesi için gereken uzaklığı sağlar. İnsan böylelikle kendi geçmişinden geleceğine uzanan çizgide yeniden konumlanabilir.


Yol almak, gerideki çıkış noktasına gittikçe ar- tan bir uzaklık oluşturmak demektir. İnsan yolculukla uzun süredir bulunduğu çevreyi geride bırakır. Geçici bir süre için de olsa merkezinde yer aldığı ilişkiler bütünü birden ortadan kalkar. Ama iletişim çağındayız, gelişkin araçlarla bu merkezsel konum sürekli de kılınabilir. Ya da çok iyi bir örgütlenmeyle insan kendini yedekleyebilir, varlığını kesintisiz duyumsatabilir. Yine de yola çıktığında durum kendisi için çok farklıdır. Günlük gerekler, zorunluluklar, programlar, rutinler bir anda siliniverir. İnsan yaşamının üzerinde gerçekleştiği bu alt yapı yok olunca, geriye ne kalır? Maddi alt yapı değişince, bu kez daha temel yapıların sürekliliği ana sorun olarak belirir.

İnsan günlük akışından kurtulunca, büyük bir düşünsel enerji açığa çıkar. Sürekli hırpalanan yıpranan tırtıklanan düşünce gücü yolculukta birden yayılıp zenginleşebilecek yeni alanlar kanallar bulur. Boyuna kendisiyle çakıştığı, bir üst değerlendirme katı oluşturma olanağı yakalayamadığı günlük yaşamdan kurtulunca, kendisine doğru da bir yolculuğa çıkar. İnsan başka mekanları, yaşamları, tarihleri gördükçe kendisini de değiştirilebilir bir süreç olarak kavrar. Aynı koşulların, sürekli olarak aynı etkileri yaratarak oluşturduğu kuşatmadan sıyrıldıkça, kendisi için yeni bir yaklaşım geliştirebilir.


Yol aldıkça başka olasılıklar, biçimler belirir. Günlük yaşamın sürdüğü yerde kaçınılmazlık, zorunluluk olarak görünen birçok konunun aslında yalnızca bir olasılık olduğu ortaya çıkar. Öyle bir olasılık ki salt bakış açısıyla, değerlendirişle ve seçimle bağlıdır. Olmazsa olmaz tek çözümler bir yanılsama değilse birer dayatmadırlar. Denebilir ki, çeşitli seçenekler uzun süredir insanın önündedir. Biraz dikkatli bakılabilirse ayırt edilebilir. Ama, kendi dışında oluşturulmuş koşullara uydukça var olabilen insan için, bunun ayrımına varmak hiç de kolay değildir. İnsanın başka olasılıkları ayrımsaması bulunduğu yeri değiştirmesiyle yakından ilgilidir. Çünkü uzun bir zamana yayılan denge durumlarında yan yana bitişik duran birçok öğe neden sonuç bağıyla ilişkilenmiş izlenimine yol açar. İnsan kendini bu ortamın bir parçası olarak duyumsuyorsa, her şey yerli yerinde ve olması gerektiği gibidir. Bu yanılsamadan kurtulmanın, başka olasılıkları devreye sokmanın yolu ise insanın bulunduğu konumu değiştirmesidir. Başkalarını kavramak için edilgin bir izleme, ya da bilgilenme yetmez, insan kendi- ne ve sürekli bulunduğu yere ancak dışardan ve uzaktan bakabildiğinde başka olasılıkların bilincine varabilir. Yol insanın günlük yaşantısından kurtulma; kendi serüveninde çizgisinde ileri geri sıçrama olanağıdır. Başka mekanlara zamanlara yol almak, insana kendini yeniden yakalama olanağı verir.



bottom of page