top of page

SALİH EFENDİ KONAĞI’NDAN SAĞLIK MÜZESİNE 147 YILLIK YOLCULUK

Yenilenen müzenin bugünkü koleksiyonunu; Sağlık Bakanlığı’na bağlı devlet hastanelerinden toplanmakta olan tıbbi cihazlar, sağlık mensuplarına ait şahsi tarihi değerdeki objeler, fotoğraflar, okullarda ve hastanelerde halkı eğitmek için hazırlanmış filmler, hastane kütüphanelerinden toplanan tıp kitapları, hastanelerdeki gündelik yaşama ait nesneler oluşturuyor.


Sizleri Sultanahmet Meydanı’nda, İstanbul İl Özel İdaresi tarafından restorasyonu sürdürülen 147 yıllık bir konakla tanıştırmak istiyorum. Divan yolu üzerindeki tramvay durağının hemen arkasında yer alan bu konak; yapılışından bu yana çok önemli kişi ve olayların şahidi olmasına rağmen, etrafındaki devasa öneme sahip tarihi mekanların gölgesinde kalmış ve pek fark edilememiştir. Örneklemek gerekirse; Sultanahmet ve çevresindeki tarihi yapıların binlerce fotoğrafı olmasına rağmen, bu konağın 1930’lu yıllara ait tek fotoğrafı dışında başka bir görseline de ulaşmak mümkün olamadı.


Müze binası, 1875 yılında yanan ahşap konak yerine Defter-i Hakani Senedat (Tapu Kadastro) Müdürü Salih Paşa tarafından kâgir bir konak olarak yaptırılmıştır. Gotik, barok, neoklasik ve oryantalist mimari ile süsleme öğeleri eklektik bir yapıda kullanılan bu konak, çok önemli bir sivil mimari örneğidir. Konak yapıldığında alt katında yedi dükkânı bulunmaktaydı. Dükkanlardan biri “Büyük Kahve” adıyla bilinen bir kahvehane iken diğer dükkanlarda İstanbul halkına leziz içme suyu satılıyordu.


Salih Paşa’nın oğlu Mehmet İhsan Bey ile evlenen Şair Nigâr Hanım, bu konağın yapılmasıyla, Unkapanı’ndan buraya taşınmış ve mekânın ilk kullanıcısı olmuştur. Sekiz dil bilen, Tanzimat sonrası edebiyatımızın ilk kadın şairi olmak gibi ciddi bir unvana sahip bu çok güzel kadın, evliliğinin ilk yıllarında ve sonra aralıklarla bu konakta ikamet etmiştir.


Bu konağa yolu düşenlerden biri de Genç Osmanlılardan Ebüzziya Tevfik’tir. Yazar, edip, siyaset adamı, gazeteci, matbaacı, yayıncı, grafiker, ressam, reklamcı, seramikçi, halıcı, peyzaj mimarı, dekoratör, hattat, hatta ince marangoz gibi pek çok unvanı bünyesinde barındıran Ebüzziya Tevfik; bu uğraşların tümünde ustaydı ve çoğunda Avrupa ayarında, bazılarında ise çok daha ilerideydi. Uluslararası ödüle sahip ilk matbaacımız ve tasarımcımızdır. Sanat baskısı denebilecek kalitedeki eserleriyle Leibzig’de yayınlanan Dünya Matbaacılık Yıllığı’nın dokuz cildine çoğu kez Avrupa’lı ve Amerikalı meslektaş-larının önünde girmeyi başarmıştır. 1898’de Fransa Cumhurbaşkanı Ebuzziya Tevfik’e matbaacılık sanatına yaptığı katkılardan dolayı bir şeref madalyası vermiştir.


Bu konağın zemin katı; Ebüzziya Tevfik’in vefatından önce, Matbaa-i Ebüz-ziya’nın son mekanıdır. Yazdığı duygusal eser “Efsus”, Şair Nigâr’ı dönemin cazibe merkezi haline getirmiştir. “Efsus”un 2. sini yazmaya karar veren Nigâr Hanım, bu kitabını o dönemin en iyisi olarak kabul edilen “Matbaa-i Ebüzziya”da bastırmak istiyordu. Ebüzziya Tevfik’in de çok arzu etmesine rağmen, bilinmeyen nedenlerden dolayı bu basım ne yazık ki bir türlü gerçekleştirilemedi. Kitabın baskısının sürüncemede kalması Nigâr Hanım’ı çok rahatsız etmiş ve kitabın müsveddelerini geri istemiştir. Bugün Aşiyan Müzesi’nde muhafaza edilen farklı zamanlarda yazılmış 4 adet kart mektuptan da anlaşılacağı üzere, Ebüzziya bu kitabı basmayı çok istediği için müsveddeleri iadeye bir türlü yanaşmamıştır. Sonunda Efsûs II, Ebüzziya’nın ustalığından, sanatından nasiplenememiş ve basımı 1891 yılında başka bir matbaa tarafından gerçekleştirilmiştir.


Eserin iç kapağındaki şerh ile, mecmuanın müsveddatının bir “hatâyı azim” olarak kuvvetle ihmale uğradığı, bir buçuk sene gecikmeden sonra geri alınarak ancak baskısına muvaffak olunduğu belirtilmekte, isim verilmemekle birlikte Ebüzziya’ya epeyce acı bir mesaj gönderilmektedir.


Salih Paşa’nın evi ne zaman elden çıkardığını bilmemekle beraber 1911-1914 yılları arasında Yıldız Teknik Üniversitesi’nin çekirdeğini oluşturan Kondüktör Mekteb-i Âlisi’nin hizmetine verildiğini biliyoruz.

1915 yılına gelindiğinde ise kurulmasına karar verilen Sağlık Müzesi için konağın iki odası ayrılmıştır. Milli Müdafaa Cemiyeti; 1916 yılında aldığı kararla alt katta bir sinema stüdyosu kurarak, ordu ve halk arasında iş birliğini güçlendirecek savaş görüntüleri içeren haber niteliğindeki filmleri burada hazırlamıştır.


Dönemin Sıhhiye Umum Müdürü Dr. Adnan Adıvar tarafından kurulmasına karar verilen Sağlık Müzesi, 1917 yılında “Sıhhiye Müzesi” adı ile burada kurulmuştur. Müzenin başına hem iyi bir doktor hem de iyi bir ressam ve hattat olan Dr. Hikmet Hamdi getirilir. Hikmet Hamdi; resimle halka sağlık bilgisi vermiş, müze içinde mulâj atölyesi oluşturulmuş, yurt dışından getirilen hastalık mulâjları çoğaltılarak sergilenmiştir. Sağlıkla ilgili sinema gösterimleri yapılmış, eğitim maketleri hazırlanmıştır. 23 Temmuz 1918 yılında müzenin resmi açılışı yapılmıştır. Topluma salgın hastalıklar ve bunlardan korunma yollarını anlatmak için, yağlı boya tablolar, mulâjlar, broşür ve kitapçıklar, basit interaktif eğitim modelleri hazırlana-rak müzede sergilenmiştir. Hatta bu materyaller; müzede bulunan mulâj ve resim atölyesinde çoğaltılarak ülkenin dört bir yanına gönderilmiş, başta Ankara olmak üzere, 12 ilde daha sağlık müzesi kurulmasına rehberlik etmiştir. Gezici sergiler düzenleyerek de toplumla diyaloğunu geliştirmiştir.


Birinci Dünya Savaşı sonrasında İtilaf devletleri İstanbul’u resmen işgal edince bu binaya da İtalyan askerleri tarafından el konulmuş, kısa bir süre sonra müracaatlar üzerine müze İtalyan askerlerinden boşaltılıp tekrar sahibine iade edilmiştir.

Malul Gaziler Cemiyeti’nin yapımcılığını, Fuat Uzkınay’ın ise görüntü yönetmen-liğini üstlendiği, sessiz konulu ilk Türk filmi olan “Binnaz” 1919 yılında burada çekilmiştir. Yusuf Ziya Ortaç’ın manzum oyunundan uyarlanan bu filmin senaryosunu, Türk grafik tasarım tarihinin efsane ustası Münif Fehim yazmış, Yönetmenliğini ise; Türk Tiyatrosunun duayenlerinden babası Ahmet Fehim Efendi yapmıştır, Konak; 1920-1921 yılları arasında Sanayi-i Nefise Mektebi’ne de (Bugünkü adıyla Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi) bir dönem ev sahipliği yapmıştır.


Müze, 1928’de ve 1939’da yeniden düzenlenmiştir. Bina, 1960’lı yıllarda yapılan restorasyon ile kalemişleri ve cephedeki taş işlemeler kapatılmış, o dönemin modern anlayışı ile özgün yapısından uzaklaştırılarak yeni ve farklı bir kimliğe bürünmüştür.

İstanbul halkının ve okullarının yakından takip ettiği müze; 1980’lerden sonra işlevini kaybetmiş ve 1988-89 yılları arasında yapılan onarımın ardından Sağlık Müzesi kapanmış, yapı Sağlık Grup Başkanlığı ve Kuduz Merkezi olarak kulla-nılmaya başlanmıştır. 2002 yılında tekrar onarım geçiren bina Eminönü Sağlık Grup Başkanlığı, Eminönü Merkez Sağlık Ocağı, Eminönü Halk Sağlığı Labora-tuvarı ve İstanbul İl Sağlık Müdürlüğü ek hizmet binası olarak hizmet vermiştir.

İstanbul İl Sağlık Müdürlüğü’nce Şubat 2007’de, Eski Sağlık Müzesi’nin mekânı ve idealleri sahiplenilerek, müzenin yeniden canlandırılması kararı alınmıştır. Müze yapısının sağlığına kavuşturulması için Anıtlar Kurulu’na restorasyon projesi verilmiştir. 2011 yılında da 2 milyon 230 bin liralık bütçe ile Mimar Erkan Kambek tarafından renovasyon ve restorasyon çalışmaları başlatılmıştır.


Zamanın ve dış etkenlerin etkisiyle yıpranmış 1.nci grup tarihi eser olan bu bina, proje kapsamında özgün malzemeler kullanılarak yenilenmiş, ilk yapıldığı dö-nemdeki haline getirilmiştir. Bununla ilgili ilk olarak, duvardaki kalemişlerinin üzerinde var olan 14 kat boya temizlenerek kalem işleri ortaya çıkarılmıştır. Bina cephesinin eski fotoğraflarında görülen pencere söveleri ve taş bezeme elemanları binaya tekrar iade edilerek bina özgün yapısına kavuşturulmuştur. Cephede kullanılan çimento esaslı taraklı mozaik sıva yerine özgün horasan sıvası tekrar kullanılmıştır.


Yenilenen müzenin bugünkü koleksiyonunu; Sağlık Bakanlığı’na bağlı devlet hastanelerinden toplanmakta olan tıbbi cihazlar, sağlık mensuplarına ait şahsi tarihi değerdeki objeler, fotoğraflar, okullarda ve hastanelerde halkı eğitmek için hazırlanmış filmler, hastane kütüphanelerinden toplanan tıp kitapları, hastane-lerdeki gündelik yaşama ait nesneler oluşturuyor. Müzenin en önemli nesneleri ise eski müze envanterinde de yer alan tablolar ve mulajlardır. Ayrıca Türk Müzeciliği’nin ilk eğitim nesnelerinden biri olan “diş temizliği modeli” de müzenin önemli nesnelerinden. Bunun dışında müzede cerrahi, dahiliye, ecza ve temel tıp bilimlerini temsil eden nesneler ile geniş bir mobilya koleksiyonu bulunuyor. Müzede ilköğretim ve ortaöğretim öğrencilerine yardımcı olacak nitelikte Fizyoloji ve Anatomi bölümleriyle Kanser, Verem, Akıl ve Ruh Sağlığı, Beslenme Hastalıkları, Diş Sağlığı, Bulaşıcı Hastalıklar vb. bölümler yer almaktadır.


Kurulduğundan bu yana modern bir anlayışta olan Sağlık Müzesi, çağdaş müzecilik normlarında işlevlendirilerek 2022 yılı içerisinde yeniden açılacaktır. Toplumun sağlık konusunda eğitimi temel amacı ile çok amaçlı eğitim salonları ve kütüphaneye sahip olacaktır. Teknolojik altyapısı ile interaktif olması planlanan müzeyi, engelliler de kolaylıkla ziyaret edebilecektir.


Ali Tekin Çam


bottom of page