Hastalıkların ve hastalık etkenlerinin insandan önce de dünya üzerinde var olduğu bilim insanları tarafından gösterilmiştir. İlk insanlar hastalıklarını kötü ruhlara, tabiat olaylarına bağlamışlar veya tanrıların kendilerini cezalandırdığına inanmışlardır. Çare bulmak için kabilenin büyücüsü veya şamanına başvurmuşlardır. Dolayısıyla ilk tedavi şekli dualar ve bitkiler olmuştur.
Doğa ile iç içe yaşayan ilk insanlar bitkilerin çeşitli etkileri, yararları veya zararlarını gözlemler ve deneyimler sonucu keşfetmişlerdir. Bitkilerden gıda olarak yararlanmaya başlayan insanlar zamanla zehirli bitkileri tanımışlar ve bunları ok zehiri olarak kullanmışlardır. Hayvanların davranışlarını gözlemleyerek bazı bitkilerin iyileştirici etkilerini keşfetmişler ve hastalıkların tedavisinde yararlanmaya başlamışlardır.
1951-1960 yıllarında Ralph S. Solecki’nin Hakkari’nin 40 km güneyinde bulunan Shanidar mağarasında yaptığı araştırmalarda ortaya çıkan 50.000 yıl öncesine ait ilk Neanderthal insanına ait mezar, bitkilerin kullanılışına dair en eski kanıtı oluşturmaktadır. Bu mezarda insan iskeletinin yanında bulunan çiçek demetleri ve bitki parçaları üzerinde Arlette Leroi-Gourlan tarafından yapılan polen analizleri sonucunda bu bitkisel materyalin halen bu bölgede tıbbi amaçla kullanılan bitkilere ait olduğu saptanmıştır. Dünyanın en eski farmakopesi M.Ö. 3200 yıllarında Çin İmparatoru tarafından yazılmış olan Penn Tsao’dur. Bu farmakopede yer alan ginseng kökü (Ginseng radix) günümüzde de oldukça popüler bir drogdur. Ninova kitaplığında bulunan ve M.Ö. 300 yıllarında yazıldığı tahmin edilen Asur ve Sümer tabletleri ile Hattuşaş’ta bulunan ve M.Ö. 1500 yıllarında yazılmış olan Hitit tabletlerinde yer alan tıbbi bitkilerin günümüzde kullandığımız tıbbi bitkilerden farklı olmadığını görüyoruz. M.Ö. 1500 yıllarında yazılmış olan Ebers papirüsünde kayıtlı olan 800’den fazla reçete ve 700 bitkisel, hayvansal ve madensel drog, eski Mısır’lıların da aynı bitkileri kullandığını göstermektedir.
1. yüzyılda Anazarba (bugünkü Kozan)’da doğmuş olan grek hekim Dioscorides Anadolu’yu gezmiş ve tıbbi bitkilerin kullanılışıyla ilgili bir kitap yazmıştır. Orijinali grekçe olan bu eser Materia Medica adıyla latinceye ve Kitabal Haşayiş adıyla Arapçaya çevrilmiş ve yüzyıllarca kaynak kitap olarak yararlanılmıştır. Anadolu tıbbi bitkileri hakkında yazılmış en eski kitap olan bu eserde kullandığımız bitkilerde bir değişiklik olmadığını görüyoruz. Bu eserin en eski grekçe elyazması bugün Viyana’da Avusturya Milli Kütüphanesinde saklanmaktadır.
Bilim ilerledikçe yüzyıllardır kullanılan bitkilerin tedavi edici etkilerinin nereden kaynaklandığı merak edilmiştir. Bilim adamları bitkilerin etkin bileşiklerini araştırmaya başlamışlar ve bu konudaki ilk keşif 1805 yılında Alman eczacı W.Sertürner tarafından gerçekleştirilmiştir. Sertürner eczanesinin laboratuvarında yaptığı araştırmalar sonucunda afyondan morfini elde etmiştir. Bunu kinin, kodein, striknin, digitoksin gibi başka etkin bileşiklerin keşfi izlemiş ve böylece tedavi alanında yeni bir çağ başlamıştır. Kimya biliminin gelişmesiyle bu bileşiklerin kimyasal yapısı aydınlatılmış ve sentezi yapılmıştır. Zamanla kimyasal yapı ile fizyolojik etki arasında bir ilişki olduğunun anlaşılması bilim adamlarını benzer etkide yeni moleküller sentezlemeye yöneltmiştir. Böylece ortaya çıkan, etkileri kesin ve hızlı sentetik ilaçlar günümüz ilaç endüstrisini oluşturmuştur. Ancak kimya biliminde ne kadar ilerlenmiş olsa da, morfin, digitoksin gibi bazı bileşikler hala bitkilerden elde edilmektedirler.
Günümüzde fitoterapi, yani bitkilerle tedavi, önemini korumaktadır. Ancak bugün uygulanan «Çağdaş Fitoterapi» hastalıklardan korunmak veya tedaviyi desteklemek amacı ile tıbbi bitkilerden ve onların etkin bileşiklerini taşıyan kısımlarından (droglardan) veya bir işlem yoluyla elde edilmiş doğal ürünlerden hareketle standardize edilmiş farmasötik formlar (tablet, kapsül, ekstre vb) kullanarak uygulanan tedavi şeklidir. Tamamen pozitif bilim esasları çerçevesinde yapılan uygulamaları kapsadığından «alternatif tıp» olarak kabul edilemez. Bitkisel ilaçlar akut ve ağır hastalıkların tedavisinde kullanılmaz, daha çok hafif hastalıklarda ve özellikle kronik rahatsızlıklarda kullanılabilir.
Destekleyici ve tamamlayıcı tedavi yöntemi olarak kullanılan Fitoterapötikler (Geleneksel Bitkisel Tıbbi Ürünler) günümüz ilaç teknolojisinin tüm gerek ve kurallarına uygun hazırlanmış, aktif içerik olarak bitkisel droglar, bitkisel drog preparatları veya bunların kombinasyonunu taşıyan bitmiş ve ambalajlanmış tıbbi ürünlerdir.
Bitkisel ilacın bileşimine giren bir drog Avrupa Farmakopesi monograflarına ve ESCOP (Avrupa Fitoterapi Kooperatifleri Birliği) monograflarına uygun olmalıdır. Etkin bileşikleri, etki mekanizmaları, yan etkileri ve etkileşimleri kimyasal, biyolojik ve klinik araştırmalarla aydınlatılmış bu droglar ile “Kanıta Dayalı Fitoterapi” gündeme gelmektedir.
Ancak günümüzde fitoterapi uygulamalarında bazı konuları gözden kaçırmamak gerekir. Toplumda bitkisel ilaçlar doğaldır, zararsızdır gibi bir yanlış kanı bulunmaktadır. Oysa bitkilerin farmakolojik etkisini sağlayan da içerdikleri kimyasal bileşiklerdir. Tüm ilaçlar gibi bitkisel ilaçların da yan etkisi olabilir. Bitkisel ilaç verirken de kişinin genel sağlık durumu göz önüne alınmalıdır. Bitki-ilaç ve bitki-gıda etkileşimi olabilir. Bitkisel ilaçlar hekimin bilgisi dahilinde kullanılmalıdır
Bitki-ilaç etkileşimleri üç şekilde olabilir:
1 ) Additif etki (etkiyi arttırabilir) 2) Antagonist etki (etkiyi azaltabilir) 3) İlacın metabolizasyonu üzerine etki (ilacın biyo-yararlanımı düşürür)
Bu nedenle hekim hastasının kullandığı bitkisel ürünü bilmek zorundadır.
Tıbbi bitkilerin ve fitoterapötiklerin her yönüyle eğitimini alan tek meslek dalı eczacılıktır. Dolayısıyla hekimlere ve hastalara bu konuda danışmanlık yapmak eczacıların görevidir. Fitoterapinin doğru uygulanabilmesi ve faydalı olabilmesi için hekim ve eczacının birlikte çalışması gereklidir.
Fitoterapi ve fitoterapötikler konusunda eğitim alan, hekime ve hastaya danışmanlık yapabilecek tek kişi Eczacı’dır.
Halka verilen bazı yanlış bilgiler örneğin “Doğal olduğuna göre zararsızdır”, “Doğaldır, bitkiseldir, zararsızdır”, “Tamamen doğaldır, hiçbir kimyasal bileşik içermez” gibi bilgiler, bitkilerle tedavinin yanlış uygulanmasına neden olmaktadır.
Tıbbi bitkiler değişik farmakolojik etkiye sahip çeşitli kimyasal bileşikler içerirler. Bitkilerin toplama zamanı, kurutma yöntemi, saklama koşulları drogların kalitesini ve aktivitesini önemli ölçüde etkilemektedir. Tüm ilaçlar gibi bitkisel ilaçların da yan etkisi olabilir. Bitkisel ilaç verirken de kişinin genel sağlık durumu göz önüne alınmalıdır. Bitki-ilaç ve bitki-gıda etkileşimi olabilir. Bitkisel ilaçlar hekimin bilgisi dahilinde kullanılmalıdır. Hasta şifalı diye bir bitkisel ilaç kullanır ama bunu doktoruna söylemez, oysa bazı bitkiler bazı ilaçlar ile etkileşime girerek ilacın etkisini arttırabilir veya azaltabilir. Dolayısıyla kullanılan bitkisel ürün hakkında hekime mutlaka bilgi verilmelidir.
Binlerce yıldır geleneksel olarak kullanılan bitkilerin artık etkin bileşikleri, etkileri, yan etkileri bilinmektedir, yani doğru bitki, doğru kişide, doğru şekilde ve doğru dozda kullanılırsa etkilidir. Halk sağlığı açısından en önemli konu tıbbi bitkilerin botanik ve kimyasal kontrolleri yapıldıktan sonra hijyenik şartlarda satılması ve hekim ve eczacının bilgisi dahilinde kullanılması gerektiğidir. Doğru kullanıldığı takdirde bitkiler tedavi edicidir. Sonuç olarak bir eczacı hem sentetik ilaçlar hem de bitkisel ilaçlar hakkında hekime ve hastaya bilgi verebilecek şekilde eğitim almıştır.
Prof. Dr. Afife Mat
Comments