top of page

TÜRKAN SAYLAN: TÜRKİYE'DE CÜZZAMI YOK EDEN İNSAN

Bazı filmlerde bile korku objesi olarak kullanılan cüzzam hastalarına fiziken ve ruhen dokunabilmek, hastayı sadece hastalığı açısından ele alıp iyileştirmekle yetinmeyip, sosyal olarak da ele alarak yaşamını kolaylaştırmaya çalışmak onun bütünsel bakışının sonucuydu.


Prof. Dr. Türkan Saylan, 1976 yılında Cüzzamla Savaş Derneği ve Vakfının kurucuları arasında yer alarak hekimlik yaşamında özel bir alana iyice odaklanıyordu. Aslında okudukları, araştırdıkları ve yaşama bakışındaki insancıl yaklaşımı cüzzamla mücadeleye de yeni bir pencere açıyordu. Bazı filmlerde bile korku objesi olarak kullanılan cüzzam hastalarına fiziken ve ruhen dokunabilmek, hastayı sadece hastalığı açısından ele alıp iyileştirmekle yetinmeyip, sosyal olarak da ele alarak yaşamını kolaylaştırmaya çalışmak onun bütünsel bakışının sonucuydu. Bu alandaki çalışmaları nedeniyle 1986 yılında Hindistan’da aldığı “Uluslararası Gandhi Ödülü” yaşamı boyunca çeşitli alanlarda aldığı birçok ödülden sadece bir tanesiydi. Türkiye’de cüzzamla savaş 1957 yılında Dr. Etem Utku tarafından kurulan “Cüzzam Savaş ve Araştırma Derneği” tarafından başlatılmıştı. Türkan Saylan da aynen Etem Utku gibi hastaları tespit için il il, köy köy geziyordu. Toplumdan tecrit edilen cüzzamlı hastaları kümeslerde, ahırlarda yaşam mücadelesi verirken buluyor, aile olarak ele alıp takip ediyor, hastalık nedeniyle kaybedilen uzuvların yerine protezler yapılmasından iş bulmalarına, sosyalleşmelerinden çocuklarının eğitimine kadar destek olacak projeler yapıp hayata geçiriyordu. Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği’nde uzun yıllar yaptığım gönüllü görevlerim sırasında kendisiyle yakın çalışma fırsatını da bulmuştum. Birgün yine beraber çalışırken kapıdaki görevli personel bir konuğunun geldiğini bildirdi. Türkan Hoca içeri almasını söyledi. Biraz sonra kapı tıklatıldı ve ufak tefek, yaşlıca bir adam büyük bir saygı ile içeri girdi. Türkan Hoca kalkıp elini sıkarken ada- mın parmakları olmadığını, biraz da kaçamak bir bakışla dikkatli bakınca yüzünde ve burnundaki deformasyonları farkettim. Türkan Hoca belli ki onu tanıyor veya anımsıyordu. Sonra ben de kalktım ve bu eski cüzzam hastasına elimi uzattım, Türkan Hoca’nın gözlerindeki benim ne yapacağımı bekleyen ve sorgulayan bakış, güveni boşa çıkmadığı için mutlu bir gülümsemeye dönüşmüştü. Çünkü biliyordum ki o yıllarca hastalarına dokunmuştu. Bilimsel olarak bulaşmanın koşullarını ve zorluğunu anlatmaya çalışmıştı. Sonra sevgi saygı dolu, uzun ve sıcak bir sohbet başladı. Nasıl bir yaşam kurduğu, çocuklarını nasıl okuttuğu vb. Kısmen de olsa sevindirici olan şu ki; ülkemizde son yıllarda tedavi edilmiş eski 500 - 600 hastadan başka artık yılda sadece 2-3 yeni vaka görülüyor. Türkiye’de Türkan Saylan’ın etkin mücadelesi ile cüzzamın kökü kazındı diyebiliriz.


Türkan Saylan o kadar çok yönlü bir insan ve toplum gönüllüsüydü ki; sadece cüzzamla savaşındaki başarısından bahsetmek büyük haksızlık ve eksiklik olur.

Diğer özelliklerinden de kısmen bahsetmek isterim.


Türkan Saylan çok açık, şeffaf ve sade bir yaşam sürüyordu, halkın içinden gelmişti, kendisinin çok sevdiği deyimle “imece usulü” halkla beraber çalışmayı üretmeyi seviyordu. Hemen kapısı çalınıverecek bir yan komşuydu mahallesinde.

Türkan Saylan Üniversitede hocaydı, yıllar sonra bile öğrencilerinin gülümseyerek saygı ve minnetle andıkları özel bir akademisyendi.


Özel sorunların bile paylaşılabileceği bir sırdaş, omuz yaslanabilecek bir dosttu.

Uzun çalışma saatleri sonunda dernekten eve dönerken evine telefon edip “Makarnanın suyunu koyuverin, ben de yoğurt alıp geliyorum” diyen bir anneydi.

Mutluluğu toplumsal üretim ve halk yararına çalışmakta yakalamıştı. Toplumsal sorunlara çözüm bulurken yaşamın tadına varır, üretmekten beslenirdi.

Yumuşacık, esnek, uzlaşmacı bir üslubu vardı. Ama ilkesel kararlılığından asla taviz vermeyen, inandığından dönmeyen yapısı ile Atatürk ilke ve devrimlerinden yana tavrını çok net bir biçimde göstermiş ve savunmuştu. Cumhuriyet Mitingleri başta olmak üzere birçok hak arama ya da laiklik ve devrimlere sahip çıkma amaçlı yasal eylemde önderliği ve imzası vardır. İşte bu yüzden bedel ödedi, son günlerinde evi, ÇYDD basıldı. Ancak bu günden o günlere bakınca; laiklik, demokrasi, insan hakları konusunda dimdik, eğilip bükülmeyen duruşu, yasal hak arama yöntemlerini (miting, açık ve kapalı alan toplantıları vb.) sonuna kadar kullanışı birçok kişi ve kuruma örnek olacak niteliktedir.


Herkes ona ulaşabilirdi. Bu alçakgönüllülüğü ile yaptığı onca iş ve sağladığı toplumsal yarar onu herkesin ulaşamayacağı bir konuma yükseltti. İnsan sevgisi ve hekimlik deontolojisi ile çıktığı yolda yaşadıkları, gördükleri, deneyimleri ve edindiği dostlarla etkileşimleri ile; kardeşlikten barıştan eşitlikten emekten yana bir dünya görüşü oluşmuştu. ÇYDD kurucuları arasında yer alırken, Atatürk ilke ve devrimlerinin savunulması ve ileriye götürülmesi için yola çıktı. Cumhuriyet kazanımları ışığında insanların onurlarıyla insanca yaşayabilmesi için yılmadan çalıştı. Çıktığı bu yolda binlerce insanı da peşinden sürükledi. Örnek bir insan, örnek bir lider olarak toplum bilincinde yerini aldı.


O şöyle söylüyordu; “...... Ben sade- ce yüreği insan sevgisiyle dolu bir hekimim. Ülkemi insan haklarına ve hukuka saygılı, demokrasiye inanan hükümetlerin idare etmesini isteyen bir vatanseverim.”


Şimdi birçok kültür merkezi, park, cadde, sokak, sağlık birimi vb. onun isminin verildiği yerler var, belki daha da verilecek. Ama onun siyasi iradelerle sonradan kaldırılabilecek bu tür tabelalara sıcak bakmadığını biliyoruz. Asıl yaşadığı ve yaşatılacağı yer; yetiştirdiği gençlerin, destek olduğu kadınların, iyileştirdiği hastalarının kalbi olacak.


Sevgili Türkan Saylan Hocamız ışıklarda uyusun.

bottom of page