top of page

NİETZSCHE

Nietzsche, yazılarında genel kanılara ulaşmak yerine, bin bir ayrıntının hakkını veren özenli bir yaklaşım sergiliyordu. Bugün bir bakıma onun da büyük katkısının olduğu bir düşünce dünyasında yaşıyoruz. O bizimle hâlâ çağdaş. Bunu görmek için bir kitapçının felsefe kitabı raflarına bakmak yeter.


Nietzsche, akıl yoluyla kavranabilir bir dünya ve bir evren düşüncesini reddediyordu. Dünyayı kuşatmaya çalışan akıl yürütme girişimleri, basitleştirme çabaları olmaktan öteye geçemiyordu ona göre. Felsefe sistemleri de yaşamın zenginliğini yok eden, onu dar kalıplara sıkıştıran akılsal kurgulardan oluşuyordu.

Oysa felsefe, dünya hakkında akılsal bir kurgu ortaya koymaya çalışan değil, yaşamı aydınlatmaya yönelen bir düşünsel etkinlik olmalıydı. Filozof, düşüncelerini kendi yaşamından ortaya çıkarmalıydı. Bu ise, öznelci bir çaba gibi görünse de Nietzsche için bir zayıflık belirtisi sayılmazdı. Çünkü o, öznel olanı nesnel olana göre ön yargılı biçimde bir alt kata yerleştirmiyordu.

Nietzsche yaşamayı bir karmaşa; bitimsiz, değişken bir oluş olarak anlıyordu. Ona göre felsefe, Sokrates’ten sonra oluşun altında bir töz arama yanılsamasına düşmüştü. Felsefe, tözün bilgisi anlamında bir hakikatin peşinde olmuştu. Oysa ona göre dünya canlıydı. Töz, hakikat, gibi kavramlar uydurmaydı Nietzsche’ye göre. Felsefe, bedenin bir işlevi olan akıl ve düşünmeyi özerkleştirme yoluna gitmişti. Varlık, nesne, erek, nedensellik, amaç gibi kavramlara tutsak olmuştu. Oysa felsefenin yapması gereken, oluşu saptamak ve onaylamaktı.

Nietzsche felsefesi, oluş ve yaşama felsefesiydi. Dünya canlıydı, ilk maddenin açılımıydı. Bunu sağlayan da yaratma ve güç istemiydi. Varlığını sürdürme ve egemen olma güdüsüydü güç istemi. Yaşama, yaratma, oluş, güç istemi, eş anlamlı sözcüklerdi Nietzsche’ye göre. Nietzsche, yaşama, nedensiz, ereksiz, sonuçsuz bir akış; bir gerilim olarak bakıyordu: Organik, fizyolojik bir süreç, azalan çoğalan kuvvetlerin birbirinin içine geçmiş bir hareketiydi yaşam. Güçlerin doğuş ve batış süreci, güç savaşı, bozulma ve yeniden yapılanma. Sürekli tekrara dayalı bir oluş süreci. Aynı bozuluş ve yükseliş süreci, kültürel alanda da geçerliydi. İnsanın güç istemi ve yaratıcı eylemi, kültürel alandaki karmaşanın da dinamiğini oluşturuyordu. Kültürün de bir nedeni ve ereği yoktu. Ahlâk dünyasında da iyi ve kötünün. xxx Yaşamı dizginlemek, denetlemek çabaları, hiçbir zaman başarıya ulaşamazdı. Ondaki şekilsizliği, karmaşayı yok edemezdi.

Nietzsche, Alman dilinin ustasıydı. Bir ozan filozof ve bir sanatçıydı. Oysa filozofun kavramsal, bütünlükçü ,nedenselci ve gerekirci olması beklenirdi. Ama onda bu özellikler yoktu. O, kavramsal çatılı bilgiler ileri süren biri de değildi. Onda kesikli, parçalı, kısa ve özlü yazılar, aforizmalar vardı. Kafaya çivi gibi saplanan kısa cümlelerle yazıyordu.

Onun yazısında, sürekli alt üst olan bir düşünce dünyasının tutkuları, özlemleri, yermeleri, övmeleri art arta geliyordu. Çelişkiler, gerilimler, karşıtlıklar da peşi sıraydı. Nietzsche, yazılarında genel kanılara ulaşmak yerine, bin bir ayrıntının hakkını veren özenli bir yaklaşım sergiliyordu. Bugün bir bakıma onun da büyük katkısının olduğu bir düşünce dünyasında yaşıyoruz. O bizimle hâlâ çağdaş. Bunu görmek için bir kitapçının felsefe kitabı raflarına bakmak yeter.

Yaşama, insanın varoluş biçimiydi Nietzsche’ye göre. Yaşam, insanın temel etkinliğiydi, Yaşamayan insan yoktu. Yaşamak ile var olmak aynı şeydi. Güç istemi de yaşamanın kendisiydi. Nietzsche bir irrasyonalistti. Felsefe, dünya hakkında rasyonel bir kurgu değil, insanın temel etkinliği olan yaşamı aydınlatmaya dönük bir düşünme çabası olmalıydı. Dolayısıyla felsefede düşünceler, yaşantılardan çıkmalıydı. Bu, Nietzsche’nin öznelci olduğu izlenimine yol açabilirdi ama bu doğru değildi. Çünkü o, özne nesne ayrımını da olumsuzluyordu. Nietzsche bütün felsefeleri kalıpçı ve kurgusal sayıyordu. O, yaşamanın filozofuydu. Yaşama ise ona göre karmaşık, değişken ve bitimsiz bir oluş süreciydi.

Sokrates sonrası felsefe, oluşun arkasında kalıcı, değişmeyen bir varlık olarak tözü aramıştı. Bu felsefe, akıl ve düşünme yoluyla oluşun gerisinde, varlığın tam bilgisi olarak hakikate ulaşacağını sanmıştı. Oysa hakikat, töz gibi kavramlar Nietzsche’ye göre birer uydurmaydı.



xxx Nietzsche’nin felsefesi bir oluş ve yaşama felsefesiydi. O, Sokrates öncesi filozoflar gibi dünyayı canlı sayıyordu. Oluş, ilk maddenin açılımıydı. İlk hareketi veren ise güç istemi ve yaratıcılıktı. Yaşama ve oluş, güç isteminin bir sonucuydu. Yaşama, yaratma, oluş, güç istemi hep birlikteydiler.

Yaşamın özü, aslında değerlerden bağımsızdı, fizyolojikti. Dünya, iyinin ve kötünün ötesinde, dinamiğini güç istemi ve yaratmada bulan bir süreçti. Yaşamayı dizginlemeye çalışan etik kurallar, onu düzgün, denetimli bir akışa dönüştüremezdi. Nietzsche çıkışı nihilizmde görüyordu. O, her türlü ontolojiyi, epistomolojiyi ve metafiziği redediyordu. İnsan, içgüdülerine, arzularına yeniden açılım sağlamak için vücudunun sesine kulak vermeliydi. Yaşamın katılaştırılmasına karşı sorgulayan, kendindeki güç istemini harekete geçiren, bu konuda çile çekmeyi göz alan insandan söz ediyordu Nietzsche. Onun önerisi, değerlerin yeniden gözden geçirilmesiydi. Diyonizos’cu insanı öneriyordu. Kendini aşmış, yeni güç istemiyle yeni değerler yaratmış üst insanı, özgür insanı.

xxx Nietzsche, aydınlanmacı akılcılığı, hümanizmi, Hristiyanlığı yaylım ateşine tutuyordu. Modern Batı insanının değerlerinin çöktüğünü söylüyordu. Değerler, eylemlere hükmediyor, ama idealize edildikçe de yaşamdan kopuyor, içleri boşalıyordu. Dünyanın gerçek halini görmemizi engelleyen perdelere dönüşüyorlardı. Ama kitlelerin de sığınağı durumundaydılar.

Nietzsche, güç istemiyle yeni değerler yaratılmasını, insanın kendini aşmasını ve üst insana ulaşılmasını öneriyordu. İnsan, var olan değerleri bir yana bırakmalı, yeni değerler yaratmalıydı. Bugünün değerleri, yıkıcı bir tarzda derinlemesine eleştirmeliydi. Yeni değerlerin sunulmasıydı Nietzsche’nin beklediği. Nietzsche bir nihilist değildi, ama yaşadığı dönemde nihilist bir tutum takınıyor, bunu başkalarına da öneriyordu. Burada sorun önümüzdeki yapmacık düşünce kırıntılarının, bağlayıcı değerlerin, çöküşle oluşan yığıntının nihilizmle reddedilip temizlenmesiydi. Değerlerin yeniden gözden geçirilmesi, yeni değerler oluşturulması. Sonra onların da eleştirilmesi ve adım adım üst insana doğru gidiş.


MEHMET SERDAR



bottom of page