top of page

BİR DOKTORUN TÜRK SİNEMASIYLA SINAVI :CÜNEYT ARKIN

Haziranın son günü sonsuzluğa uğurladığımız, çocukluğumuzun kahramanı Cüneyt Arkın 100 yıllık Türk Sineması’nın 50 yılına 330 başrolle damgasını vurmuş bir stardır. Tabi onun bir sinema adamı olarak bir portresini çizmek daha kolay olurdu ama Cüneyt Arkın çok daha fazlasıydı. Ondaki zengin potansiyeli anlatmadan geçersek büyük bir haksızlık etmiş oluruz.


Eskişehir’de “Köy Tiyatroları”nın oluşturulması için Kan bağışı kampanyasını Yılmaz Büyükerşen’le başlatanlardan biridir Cüneyt Arkın. “Tiyatroya ilgim vardı. Moliere’in oyunlarını oynardık. Resim öğretmenimiz Nevzat Hoca’nın temelini verdiği bilgilerle halen yağlı boya resim yaparım.” diyor bir röportajında mesela...



Öğrenciliği sırasında edebiyat ve şiirle de ilgilenen Cüneyt Arkın; Cemal Süreya, Attila İlhan, Erdal Öz, Muzaffer Buyrukçu, Kemal Özer gibi ustaların dikkatini çekmeyi başarmış ve öyküleri dönemin “Pazar Postası” gibi edebiyat, sanat dergilerinde yayınlanmıştır. Arkadaşlarıyla birlikte Erek isimli bir de dergi çıkarırlar.

“Ne zamandan beri görmüyorum Cüneyt Arkın’ı. Son olarak Cumhurbaşkanı Fahri Korutürk’ün sanatçılara verdiği kokteylde karşılaşmıştık. En az oniki yıl eder. Ama ondan önce de uzun süre görüşememiştik. Ayrı dünyaların insanlarıydık da ondan mı? Cüneyt Arkın’ı adı henüz Fahrettin Cüreklibatır’ken tanımıştım. 1957’de. Eskişehir’de vergi dairesini teftiş ediyordum. Edebiyat ve şiir meraklısı arkadaş-larıyla gelip beni bulmuşlardı. Dostluğumuz daha sonra İstanbul’da sürdü. O zaman tıp öğrencisiydi. Öyküler yazıyordu. Bunlardan birkaçını Ankara’ya, Muzaffer Erdost’a yollamıştım, Pazar Postası’nda yayımlanması için. Fatih’te şair Cengiz Çelikten’le (şimdi dişçi) bir ev tutmuşlardı. Bir iki kez gitmiştim o eve. Yanımda Muzaffer Buyrukçu da vardı. Ama asıl şunu unutmam; evin önünde kız kuyruğu vardı. Öylesine yakışıklı bir delikanlı bizim Fahrettin! Hepsi onun eve girip çıkışını kolluyor.” (Cemal Süreya)


Cüneyt Arkın, gerçek adıyla Fahrettin Cüreklibatır; 8 Eylül 1937 tarihinde Eskişehir’in Alpu ilçesine bağlı Karaçay köyünde doğdu. Türk sinema oyuncusu, senarist, yapımcı, yönetmen. Babası Türk Kurtuluş Savaşı’na katılmış ‘İstiklâl Madalyası’ sahibi Hacı Yakup Cüreklibatır’dır. Aslen Nogay Tatarı olan Cüneyt Arkın, Necatibey İlkokulu’nu, Eskişehir Ortaokulu’nu bitirdi. Lise öğrenimini; Yılmaz Büyükerşen’le de sınıf arkadaşı olduğu Eskişehir Atatürk Lisesi’nde gördü. Zor bir öğrencilik döneminin ardından da 1961 yılında İstanbul Tıp Fakültesi’nden mezun oldu.


1963 yılında katıldığı Artist dergisinin yarışmasında birinci oldu. Ama babasından aldığı tepki üzerine bir süre bu konuyla ilgilenmedi. Memleketi Eskişehir’de, yedek subay olarak askerliğini yaparken, Halit Refiğ’in dikkatini çekti. Halit Refiğ, Şafak Bekçileri filminde bu yakışıklı ast teğmenden de yararlanmak ister ama yönetme-likler buna izin vermez. Burada bir parantez açmak durumundayım... Bu yönetmelik konusu bana pek inandırıcı gelmiyor... Çünkü; Şafak Bekçileri için Türk Hava Kuvvetleri’nden resmi izni alan kişi; filmin proje sahibi, yapımcısı ve başrol oyuncusu Göksel Arsoy’dur. Babası Hava Kuvvetleri’nde dizel ve oksijen motor-larının uzmanı olarak görev yapmış çocukluğunda. Kayseri Hava Üssü’ndeki atölyenin başıymış. Göksel Arsoy 1936’da işte bu üssün lojmanla-rında doğmuş ve ismini de gökyüzü ile ilgili olarak Göksel koymuşlar. En büyük hayali pilot olmak-mış ama babasının karşı çıkması sonucu vazgeçmek zorunda kalmış. Kısacası, konuyla ilgili pek çok kişiden daha geniş bir çevresi ve kredisi var Türk Hava Kuvvetleri’nde. Hatta sansür kurulunun onay vermediği sahneleri Hava Kuvvetleri Komutanı İrfan Tansel’i ikna ederek onaylatabilecek bir yetenek Göksel Arsoy. Ahmet Çörekçi, Celal Topçuoğlu gibi sonradan önemli makamlara gelecek asker pilotların filmde rol almalarının, asker olmayan Göksel Arsoy’un şehirde subay kıyafetiyle gezmesinin, hatta hiç eğitim almadan savaş uçağı kullanmasının yönetmeliklere göre bir sakıncası yokken, konu Cüneyt Arkın olunca mı yönet-melikler aşılamamış? Pek inandırıcı değil. Muhtemelen filmde kendinden başka yakışıklı birinin olmasını istememiştir diye düşünüyorum.


Neyse bir süre sonra, Fahrettin terhis olur ve Halit Refiğ’in kapısını çalar.

“1963 sonbaharında da Gurbet Kuşları filminin çekimlerine hazırlanıyordum. Bir gün Şişli’deki evimin kapısı çalındı. Karşımda yakışıklı bir adam vardı. Sivil kıyafetler içinde bir an Dr. Fahrettin Cüreklibatır’ı hatırlamakta zorluk çektim. Askerlik hizmeti bitmiş, terhis olmuştu. O zaman şartlar uygun olmadığı için Şafak Bekçileri’nde oynayamadığını ifade etti. Ama şimdi bir engel kalmamıştı, benim yapacağım bir filmde artık oynayabileceğini söyledi. Aramızda böyle bir bağ kurulduğuna göre bir deneme yapalım dedik. Ve Gurbet Kuşları’ndaki rollerden birini ona verdim. Ama adı hem uzun hem de akılda kalması zordu. Gurbet Kuşları’nın yapımcısı, aynı zamanda bir sinema dergisi de yayınlamakta olan Recep Ekicigil idi. Yeşilçam seyircisinin aklından çıkmayacak ismi önerdi. Cüneyt Gökçer’in Cüneyt’ini, Arkın Kitabevi’nin sahibi Ramazan Arkın’ın da soyadını aldı. Böylece Cüneyt Arkın, ete kemiğe büründü. Ellerin- deki dergi vasıtası ile tanınması için çok da gayret ettiler.” (Halit Refiğ)



Burada da bir parantez açmak gerekiyor. Yurt dışı için yapılan ortak prodüksiyon-larda; İtalyanlar George Arkın, İranlılar ise kendilerine daha yakın buldukları Fahrettin Cüreklibatır’ı kullanırlar. Dertlidir bu konuda Cüneyt Arkın; “Bir yerlerde Steve Arkın, diğer yerde George Arkın, başka bir yerde Fahrettin, çok uzaklarda Lee Arkın, yakında Cüneyt Arkın.... Benim “adım” bile yok” 1964 yılında oynadığı Gurbet Kuşları filminin finalindeki kavga sahnesi, Arkın’ın kariyerinde bir kırılma noktası olur. Bir süre daha duygusal-romantik jön karakter-lerini canlandırdıktan sonra Cüneyt Arkın kendi kendini yaratmaya girişir. Halit Refiğ’in önerisiyle aksiyon filmlerine yönelir. Bu dönemde İstanbul’a gelen Medrano Sirki’nde altı ay süreyle akrobasi eğitimi alır. Pek çok filmde yerli yersiz kullanılan trambolinli dövüş ve at üzerinde akrobasi sahnelerinin kaynağı bu eğitimdir. Burada öğrendiklerini Malkoçoğlu, Kara Murat ve Battalgazi serilerinde beyaz perdeye aktararak, Türk sinemasına daha önce hiç örneği olmayan bir tarz getirir. Kısa sürede de avantür filmlerin en aranan oyuncusu haline gelir. Romantik filmlerle başladığı sinema yaşantısını hareketli filmlerle sürdürse de birçok farklı türde karaktere can verir. Kariyeri boyunca; westernden komediye, macera filmlerinden toplumsal filmlere kadar değişik türde filmlerde oynar. Özellikle; Maden (1978) ve Vatandaş Rıza (1979) filmleri, Cüneyt Arkın’ın kariyerinde özel bir yer kaplar.


12 Mart dönemi sırasında, 4. Altın Koza Film Festivali’nde (1972) jürinin ilk oylama-sında Yılmaz Güney Baba filmindeki rolüyle en iyi erkek oyuncu seçilmesine rağmen daha sonra siyasi baskılarla Yılmaz Güney’in yerine, ilk oylamada Yaralı Kurt filmindeki performansıyla ikinci olan Cüneyt Arkın en iyi erkek oyuncu seçilir. Bu karara tepki gösteren Arkın ödülü reddeder. Cüneyt Arkın sinemasına ayrı bir renk getiren, yönetmenliğini Çetin İnanç’ın yaptığı 1982 tarihli Dünyayı Kurtaran Adam zamanla bir kült film haline geldi. 1980’li yıllarda Ölüm Savaşçısı, Kavga, Sürgündeki Adam ve İki Başlı Dev gibi aksiyon filmlerinden sonra, 1990’lı yıllarda da polisiye dizilere yöneldi.



Cüneyt Arkın; binicilik ve karatede uzman sporcu ünvanına sahiptir. Oyunculuğun yanı sıra televizyon izlenceleri sunmuş ve kısa bir süre gazetelerde sağlıkla ilgili köşe yazarlığı da yapmıştır. 2009 yılında omurgasındaki sinir sıkışmasından dolayı yaklaşık üç ay hastanede tedavi görmüştür.

James Bond / Sean Connery, Rambo / Sylvester Stallone’den yetenek olarak hiçbir eksiği olmayan, sinemanın sektör olduğu bir ülkede bu işi yapsa dünya çapında bir yıldız olabilecek Cüneyt Arkın, sinemamızın tüm eksiklerini, olumsuzluklarını kişisel çabalarıyla kotarmaya çabalamasının faturası olarak vücudunda kırılmadık kemik kalmadığı gibi, yaşlılık dönemine taşınan pek çok sağlık sorunuyla da mücadele etmek zorunda kaldı.


Onun bir başka sorunu da alkolle olan ilişkisiydi:

“Yoğun çalışma temposu nedeniyle 40 yaşlarımda bende uykusuzluk başladı. Önce bir kadeh alırsam uyuyabilirim diye düşündüm. Ama bu kadehler daha sonra arttı. İçmeye devam etseydim, bugün ya akıl hastanesinde ya da mezardaydım.” Cüneyt Arkın alkolden çok çekmişti. Samimi itirafında aynen şöyle diyordu: “Yüzlerce kaleyi fethettim, binlerce orduyu bozdum, binlerce askeriyendimamaona (alkole) yenildim!”

Türker İnanoğlu o dönemi şöyle anlatıyor:

“Alkol problemi vardı. İçki içmediği zaman dünyanın en beyefendi adamıydı. İçtiği zaman ise agresif ve saldırgan olurdu. Artık iş öyle bir hale gelmişti ki; millet buna bulaşıp, gazetelere düşüp, şöhret olma peşindeydi. Bazı uyanıklar da bundan para koparmak için dayak yerdi! Sonra gidip davacı olurlardı. Cüneyt yıllarca kazandığı paranın bir kısmını tazminatlara ödemek zorunda kaldı!


İçkiyi nasıl bıraktı?

Betül sayesinde... O bir evliyadır! Peygamber gibi kadındır! Cüneyt’in hayatını o kurtarmıştır! İstanbul’un en köklü ailelerinden birinin kızıdır Betül. Çok iyi eğitimi vardır. İngilizce bilir, Fransızca bilir. Ailenin muhalefetine rağmen evlendi Cüneyt’le. Çocukları da o yetiştirdi. Babası yanılmıyorsam kimyagerdi. Onun sayesinde bir ilaç buluyor. Bu ilacı suyuna, sütüne, çayına katınca, alkolden nefret ediyorsun. Ama öyle gidip eczaneden filan alamıyorsun. Türkiye’de yok zaten. Getirtmek de öyle kolay değil o zaman. Betül bunu ilk bana söyledi. Dedim ki; “Ben getirttiririm bu ilacı.”

Londra’da bir Ermeni eczanesi vardır tanıdığım. İyi de dostumdur. Onu aradım. “Bizde var bu ilaç” dedi. Ondan alıyorduk. Cüneyt’in haberi yoktu. İlacı ona gizlice veriyorduk. Sadece Betül, şoförü Yılmaz, menajeri Leon Sason ve ben biliyorduk. Eğer evdeyse Betül sabah çayına, ya da çorbasına katıyordu. Setteyse aynı işi şoför Yılmaz, ya da Leon Sason yapıyordu. Bu sır tam yedi yıl sürdü! Cüneyt bu sayede içkiyi bıraktı.

Bugün biliyor mu? Yoksa bu sırrı o da ilk defa burada mı okuyacak?

Biliyor. Her fırsatta karısının elini öpüyor, bana teşekkür ediyor. “Benim hayatımı kurtardınız” diyor.”


Yılların usta sanatçısı kahraman yönünü burada da ortaya koydu: Alkolden sorunlu olanlara yardım ve alkolden genç nesli korumak için Yeşilay’ın “Madde Bağımlılığı” konusunda yaptığı mücadelede etkin görevler aldı. Anadolu’yu karış karış dolaşa-rak 15 yıla yakın bir süre stadyumlarda yaptığı konferans ve görüşmelerinde, daha önce alkolün zararlarını bizzat yaşamış bir hekim olarak; gençlere, çocuklara ve özellikle ailelere bu konuda uyarıcı ve bilgilendirici sunumlar yaptı.

Cüneyt Arkın ilk evliliğini 1964 yılında kendisi gibi doktor olan Güler Mocan ile yaptı. 1966 yılında kızları Filiz doğdu. 1968 yılında boşandıktan bir yıl sonra Betül (Işıl) ile evlenen Cüneyt Arkın’ın, bu evlilikten de Kaan ve Murat adlarında iki çocuğu vardır. Kızı bir şirkette genel müdürlük yapan Arkın’ın oğullarından Murat da dizilerde oyunculuk yapmaktadır.


28 Haziran 2022 tarihinde rahmetli olan Cüneyt Arkın için 30 Haziran Perşembe günü saat 10.00’da Atatürk Kültür Merkezi’nde tören düzenlendi. Ardından usta oyuncu Teşvikiye Camii’nde öğle namazını müteakip yoğun bir seven kitlesiyle kılınan cenaze namazının ardından Zincirlikuyu mezarlığında son yolculuğuna uğurlandı.


Mekânı Cennet Olsun İnşallah!..


Ali Tekin Çam


bottom of page