top of page

8 MART'IN DÜŞÜNDÜRDÜKLERİ

8 Mart Dünya Kadınlar Günü’nü kutladık. Kutlarken neler mi düşündüm? Kadın olmak nasıl bir fark yaratıyor? Beyin olarak kadın ve erkeği ayıran keskin çizgiler var mıdır? Kadın ve erkeği ayıran fizyolojik farklar mıdır, sosyal farklar mı?

8 Mart Dünya Kadınlar Günü’nü kutladık. Kutlarken neler mi düşündüm? Kadın olmak nasıl bir fark yaratıyor? Beyin olarak kadın ve erkeği ayıran keskin çizgiler var mıdır? Kadın ve erkeği ayıran fizyolojik farklar mıdır, sosyal farklar mı?


Yaradılış olarak kadın ve erkek duyguları arasında çok keskin çizgiler yoktur. Farklı olan hormonlar vardır. Hormonlar reseptör yoğunluğu ve dağılımlarına göre herkeste eşit davranmaz. Yani aynı testosteron oranına sahip aynı oranda erkek davranışı sergilemeyebilir. Cinsiyetler çoğu davranış kalıbını belirlemez. Mesela, testosteronu daha yüksek olan bir kadın daha düşük testosteronlu bir kadına göre daha cesur, daha atak, daha rekabetçi olabilir. Ve erkek gibi kadın denir. Cinsel dürtüleri de daha kuvvetli olabilir. Ya da östrojeni başka bir erkekten daha yüksek olan bir erkek, daha duygusal, anlayışlı, sevecen hatta daha anaç olabilir. Hepimizin bildiği üzere “kadın gibi erkek” dense pek iltifat olmayacağı için “kadın gibi erkek” denmez bunlara. Kadınlar ev işlerine yatkındır, “elinin hamuru ile erkek işlerine girilmez”. Peki çok iyi dikiş diken, çok iyi yemek yapan erkekler ile dünyanın en iyi savaşçıları olarak bilinen AMAZONLAR kimlerdir?


Cinsel kimliğimizi dikte eden dış genital organlarımızdır. Bacaklarının arasında vulvası olana kadın, testis ve penisi olana erkek deriz. Doğar doğmaz bize yüklenen kimliklerdir bunlar. Üreme ve boşaltım organları arasındaki bu temel fark haricinde, kadınların bebeklerini beslemek üzere süt veren memeleri ve kanayan bir rahmi vardır. Kadın ve erkek vücut ve işlev olarak farklıdır. Oysa bizler bu farkı negatif ayrımcılık ve baskı için toplumsal rollerle savunan bir dünyada kutluyoruz 8 MART DÜNYA KADINLAR GÜNÜ’NÜ.


Bir kız çocuğu fizyolojik olarak her ay oluşan kanamasından dolayı utanır hale geliyorsa toplumu oluşturan katmanların, aile, okul, arkadaş çevresinin kendilerini sorgulaması gerekir. Bir kız çocuğu, MUCIZEVI ANNE SÜTÜNÜ SALGILAMAK ÜZERE büyüyen memelerini gizlemek uğruna kambur duruyorsa yine şapkamızı önümüze koymamız gerekir. Bizler gençleri NASIL yetiştiriyoruz? Dişiliğinden, cinselliğinden utanan bir genç kızın evlilik yaparken tercih edeceği erkek sizce nasıl bir karakter olur? Niçin vajinismusa yatkın kadınlar kendilerine uygun ve yıllarca bekleyebilen erkekler seçerler? Sizce bunlar tesadüf müdür? Niçin toplu taşımada memelerini göstermekten çekindiği için bir anne emzirme zamanını ertelemek zorunda kalır? Ve memesinde biriken süt, kanalı tıkar. Tıkanıklığın o annede günlerce gecelerce ağrı veya apse yapmasının vebali kimin boynundadır. Ya doğum yaptığı ve emzirme süreleri ile işi uymadığı için iş hayatından çekilerek meslektaşlarından geride kalmak zorunda kalan kadınlar. Ya da bu duruma düşenleri görüp 45 yaşından sonra annelik maceralarına atılan kadınlar. Ne zaman gerçek ve somut düzenlemelerle gerçekten hayata katılabilecek KADINLAR?


Fizyolojik farklarımız OYSA, kadına bahşedilmiş nimetlerdir. Anne sütü mucizesini anlatmaya sayfalar yetmezken; adet kanının taşıdığı hazine daha yeni anlaşılmıştır. Bizim yüzyıllardır kirli dediğimiz, hastalık dediğimiz, adını anmaktan utandığımız, çağlar öncesinden beri kadının lanetlenmesine neden olan adet kanının içinde kök hücrelerin, kemik iliğine benzer lenfoid dokunun, hatta iyileştirici pek çok maddenin olduğunu dünya yeni anlıyor (Kasım 2020-menstruasyon- science&society).


Kadınla ilgili çözülmesi gereken birçok gizem varken, klitoris ve adet kanını henüz 2. milenyumda anlayabilmişken bilmediğimiz pek çok şey gibi korkuluyor kadından ve gücünden. Ülkemizde halen kadın araştırmaları ve cinsel sağlık merkezlerinin yokluğu, ulusal araştırmalarımızda kullandığımız çoğu verinin yurtdışı kaynaklı olması, akademisyen- özel sektör iş birliği alanında halen emekliyor olmamız çözmemiz gereken sorunlardan sadece birkaçıyken, kadın cinayetlerini yaşıyor olmamız, insanlık adına utanç vericidir. YAŞASIN KADINLAR, KADINLAR YAŞASIN.


Op. Dr. Seçil Günay Avcı - Kadın Doğum Uzmanı



bottom of page