Türkiye'de Haşhaş ve Afyonun Tarihi
- Prof. Dr. Afife Mat

- 25 Eyl
- 4 dakikada okunur
Araştırmalarına devam eden Sertürner eski Yunan uyku tanrısı Morpheus'a ithafen "morfium" olarak isimlendirdiği bu maddenin karbon, oksijen, hidrojen ve azottan oluştuğunu ve asitlerle kolayca reaksiyona girerek kristalize tuzlar yaptığını ortaya koyar. Böylece bitkilerden alkali özellikte bir maddenin elde edilmesi bitki kimyası araştırmalarında yeni bir çağ başlatmıştır.
Papaver somniferum, haşhaş bitkisi
Haşhaş bitkisi, Pepaver somniferum, Papaveraceae familyasından tek yıllık otsu bir bitkidir. Haşhaş ve afyon hakkındaki en eski yazılı kaynak Sümer tabletleridir. Ninova şehri kütüphanesinde bulunmuş olan çivi yazılı tabletlerde haşhaştan mutluluk bitkisi ola rak bahsedilmektedir Anadolu'da Hititler döneminden beri haşhaş yetiştirildiğini Boğazköy'de (Hattuşaş) de bulunmuş olan Hitit tabletlerinden biliyoruz. Bu tabletlerde "haşşika" olarak isimlendirilen haşhas ekimi ve afyon ile bilgiler bulunmaktadır. Birinci yüzyılda Adana yakınında, Anazarba'da doğmus clan Dioscorides,'Materia Medica' isimli eserinde haşhaşın yetiştirilmesinden başlayarak, hazırlanma şekillerini ve afyon elde edilişini anlatmaktadır. Dioscorides, haşhaştan elde edilen iki drog tarif eder. Biri kapsüllerin çizilmesiyle akan süt, yani opium (afyon), diğeri ise haşhaş yaprakları ve kapsüllerinin suyla kaynatılmasıyla hazırlanan 'mekoniumdur.
15-16. Yüzyıllarda Yakın-Doğu'ya keşif gezileri yapan P. Belon (1517-1564), J. P. De Tournefort (1656-1708) ve G.A. Olivier (1756-1814) gibi gezginler, seyahatnamelerinde Türklerde haşhaş ekimi, afyon elde edilişi, kullanılışı ve ticareti hakkında bilgiler vermişlerdir. Afyon elde edilişi: İlkbaharda haşhaş kapsülleri tam olgunlaşmadan önce özel bir çizgi bıçağı ile yatay olarak çizilir.
Çizgi işi sabah erken saatte yapılır. Akan süt akşam üzeri algı bıçağı ile toplanır. Bir araya getirilen ham afyon el ile yoğurulur ve güneşte kurutulur. Topraklar haşhaş yaprağına sarılarak ticarete sunulur. Avrupa'ya iki tip afyon ihraç ediliyordu. İhraç edildiği limana göre İzmir afyonu ve İstanbul afyonu olarak isimlendiriliyordu. İzmir afyonu bulunan en saf afyon olup, yüksek miktarda morfin içeriği nedeniyle tercih ediliyordu.
Osmanlılar döneminde en çok kullanılan ağrı kesici olan afyon aynı zamanda keyif verici olarak da çok kullanılıyordu. Özel olarak hazırlanmış afyon, çubuk veya kabak denilen aletlerde yakılır ve meydana gelen duman çekilirdi. İstanbul'da afyon içicilerin, yani afyon keşlerin toplandığı kahveler bulunuyordu. Diğer bir kullanım şekli de hap şeklinde alınmasıydı. Aktarlarda çocukları uyutmak için satılan 'çocuk macunu' afyon ile hazırlanıyordu. Afyon ve afyon preparatlarını satanlar 'esnaf'i afyonciyan' olarak tanınıyordu ve dükkanları İstanbul'da tiryakiler çarşısında bulunuyordu. Afyon tedavide, tentür veya ekstre halinde, ağrı kesici olarak kullanılıyor, amber, tarçın, safran gibi çeşitli aromatik maddeler ile karıştırılarak preparatlar hazırlanıyordu. Nisan 1882 de Atina'da yapılan tıp kongresinde Dr. Zambako Paşa (1832-1913) morfin bağımlılığı ve krоnik morfin zehirlenmesi' konulu bildirisinde, "afyon kullanmaya alışanların dozu inanılmaz miktarlara çıkartabildiğini, 85 yaşında bir hastasının haftada 9-10 dirhem (yaklaşık 30 g) afyon kullandığını" söуlemiştir. T. Baytop'un verdiği bilgilere göre İstanbul'da afyon alkaloitleri üreten 3 fabrika bulunuyordu. Bunlar, Taksim, Kuzguncuk ve Eyüp'te idi. 1933 yılına kadar Türkiye'nin birçok bölgesinde haşhaş ekimi yapılıyor ve afyon elde ediliyordu. İstanbul'da bulunan üç alkaloit fabrikasında yerli afyonlar işlenerek ülkenin ihtiyacı olan afyon alkaloitleri elde ediliyor, ayrıca ihracat da yapılıyordu. 25 Aralık 1932 tarihli Bakanlar Kurulu kararı ile bu fabrikalar kapatılmış ve 1933 yılından itibaren Türkiye'de haşhaş ekimi ve afyon elde edilmesi hükümet kontrolüne alınmıştır. Ekim yapılacak iller her yıl Bakanlar Kurulu tarafından belirlenmiştir. 1972 sonbahar döneminden itibaren ise haşhaş ekimi ve afyon elde edilmesi tamamen yasaklanmıştır. Bu yasaklama kararı neticesinde, binlerce yıllık bir seleksiyon sonucu elde edilmiş olan Anadolu haşhaşı, tohumları bir süre sonra çimlenme özelliğini kaybedeceğinden, yok olma tehlikesiyle karşı karşıya kalmıştır.

Ekimin yasaklanmasıyla haşhaş tohumu, dolayısıyla haşhaş yağı elde edilmesi de son bulmuş oluyordu. Oysa Orta Anadolu halkı uzun zamandan beri haşhaş yağı kullanmaya alışmıştı. O yıllarda İstanbul Üniversitesi Eczacılık Fakültesi dekanı olan Prof. Dr. Turhan Baytop, bu durumu açıklayan makaleler ve hazırladığı raporlar ile basın mensuplarının ve ilgili bakanların bu konuyla ilgilenmelerini sağlamıştır. T. Baytop'un gayretleri sonucunda 1.7.1974 tarihinde toplanan Bakanlar Kurulu, 1974-75 döneminden itibaren yedi ilde yeniden haşhaş ekimine, afyon elde edilmemesi şartıyla izin verilmiştir. Bu arada Afyon'un Bolvadin ilçesinde haşhaş kapsüllerinden alkaloit elde etmek üzere bir fabrika kurulması için çalışmalara başlanmış ve bu fabrika 1983 yılında üretime geçmiştir. Bugün haşhaş kapsüllerinin tohumları alındıktan sonra bu fabrikaya getirilmektedir. "Bolvadin Afyon Alkaloitleri Fabrikası'nda bu kapsüllerden ekstraksiyonla elde edilen morfin ve türevleri hem Türk ilaç sanayinin ihtiyacını karşılamakta hem de yurtdışına satılmaktadır. Afyon alkaloitlerinin keşfi Afyonun etkili bileşiklerinin araştınlması 19 yüzyılın ilk yıllarında başlamıştır. Fanste bir eczacı, Jean-François Derosne afyondan kristalize bir tuz elde ettiğini 1803 yılında Eczacılık Cemiyetine bildirir. Ancak elde ettiği maddenin alkali özelliğinin hazırlama sırasında kullandığı çözücülerden ileri geldiği düşünülerek bu buluş ciddiye alınmaz. 1804 de bir başka Fransız, Armand Séguin, Bilimler Akademisine sunduğu bildiride afyondan narkotik bir madde izole ettiğini açıklar, ama ne yazık ki araştırmalarına devam etmez ve sonuçlarını ancak 1814 de yayınlar. Bu arada Almanya'nın Paderbom şehrinde çıraklık yaparak mesleğe hazırlanan Friedrich Sertürner çalıştığı eczanenin laboratuvarında afyon üzerinde araştırmalar yapmaktadır. İlk önce bir organik asit elde eder ve köpek üzerinde yaptığı deneyde hiçbir uyutucu etkisi olmadığını gözlemlediği bu maddeyi mekonik asit olarak isimlendirir. Daha sonra elde ettiği beyaz kristalize madde ise köpeği kısa sürede uyutur. Bu buluşunu 1805 de bir bilimsel dergide yayınlayan Sertümer 1806 da ayrıntılı bir yayın daha yapar. Araştırmalarına devam eden Sertürmer eski Yunan uyku tanrısı Morpheus'a ithafen morfum olarak isimlendirdiği bu maddenin karbon, oksijen, hidrojen ve azottan oluştuğunu ve asitlerle kolayca reaksiyona girerek kristalize tuzlar yaptığını ortaya koyar. Böylece bitkilerden alkali özellikte bir maddenin elde edilmesi bitki kimyası araştırmalarında yeni bir çağ başlatmıştır. Bu keşif Sertümer'e "büyük tıbbi keşiflere yol açtığı" için 1831 de Montyon ödülünü kazandırmıştır. 1817de Gay-Lussac bu tip maddelerin isimlendirilmesinde bütünlük sağlamak için "in' eki ile biten isimler verilmesini teklif eder. Böylece Sertümer'in morfium'u morfin adını alır. 1818 de ise Wilhelm Meissner ilk defa "alkaloit" terimini ortaya atar. Bu tarihten sonra bitkilerden izole edilen alkali özellikteki azotlu bileşikler için alkaliye benzer anlamına gelen "alkaloit" terimi benimsenir. Bu sırada Paris Eczacılık Eczacılık Okulu hocalarından Pierre-Jean Robiquet 15 yıl önce Derosne'un uyguladığı yöntemi tekrarlayarak onun bulduğu maddeyi yeniden elde eder. Morfinden farklı bir yapıya sahip olan bu bileşiği narkotin olarak isimlendirir. Hiçbir narkotik etkisi olmayan ama çok iyi bir öksürük kesici olan ve halen bu amaçla kullanılan bileşiğin adı daha sonra noskapin olarak değiştirilmiştir. Afyon üzerindeki çalışmalarına devam eden Robiquet 1824 de kodeini izole etmeyi başarır. Afyonun spazm çözücü etkisini veren papaverin ise 1848 de Georg Franz Merck tarafından keşfedilir.


Yorumlar