top of page

BAŞARI

Başarı deyince önce para, ün ve iktidar elde etmek geliyor akla. Bu değerler

ise ancak başkalarıyla amansız bir yarışta elde ediliyor. Para, ün ve iktidar herkese eşit paylaştırılırsa bir ortalama olur ancak. Oysa bu değerler, başkalarının payına da el konulabilirse edinilmiş sayılıyor.

Başarı, insanın amacına ulaşması demek. Baştan koyduğun bir hedefe erişmişsen başarı kazanmış

oluyorsun. Hedeflerin önemi ölçüsünde başarıların da bir değer sıralaması var. Sık sık kısa erimli hedeflere yönelindiği gibi bazen de insan yaşamının tümünü kaplayan hedefler seçiliyor. Kolay değil

elbette, insanın hayatta ideali saydığı bir hedefe ulaşması. Hele bu hedef para, iktidar, ün ve statü kazanmak olursa. Neredeyse toplumun bütünüyle amansız bir yarışa girişmen gerek. Başarıya ulaşmak bugün yarışı kazanmak demek.


Her zaman çok yoğun, programlı ve süreğen bir çalışma zorunluluğu var başarı için. Uzun yollar kat etmek, özel yöntemler uygulamak gerekiyor. Değişik deneyimlerden yararlanmak başarının koşullarından biri. Sık sık da baştan konulan hedefin doğruluğu sınanmalı. Bir de alınan yolun ödenen bedele değip değmediği. Başarıya ulaşmak, yarışa katılanların sayısı arttığı için zorlaşıyor. Seçilen zor hedefler de başarıyı gittikçe daha çok güçleştiriyor. Başarı açlığı günümüzde herkese bulaşmış bir saplantı durumunda. Başarı sözcüğü de yerli yersiz her zaman kullanılıyor. İyi film denmiyor da örneğin başarılı film deniyor. Oysa başarının hiç değilse bir öznenin eylemi olması gerekir. Film bir üründür, öznenin ürünü. Eğer başarıdan söz edeceksek o burada yönetmene ait. Çocuk sınavlarda başarılı olabilir, ama çocuğun sınavı çok başarılıydı denemez.


Başarılı olan sınav değil çocuktur. Her alanda başarıya susamış durumdayız ama başarının yalnızca diğer insanlarla yapılan yarışı kazanarak elde edilmesi başlı başına ilişkileri zehirleyen bir etken.


Bazen çok uzun bir süre gerekiyor amaca ulaşmak için. Bütün bir ömre yayılabiliyor başarıya giden yol. Salt özveriye dayalı bir yolun ömür boyu uzaması

ise ne kadar kötü. Başarının getirilerinden yararlanmaya zaman bile kalmayabiliyor. Tersi görüşler de var elbette. Önemli olan hedefin kendisi değil, ona giden yolda olmak gibi.


Başarıya ulaşmanın bir güvencesi de yok üstelik. Uğraşan her zaman kazanamıyor. Çünkü acımasız bir yarışma ortamı söz konusu. Umulmadık anda

elenmek de olası. Yalnızca başarılı olmayı değerli bulursanız sonra başarısız kaldığınızda kendi kuyunuzu kazmış olmuyor musunuz?


Bir süredir yalnızca başarıya odaklanmış bir mutluluk anlayışına da kapıldık. Çok sıkıntı verici bir durum bu. Mutluluk, yalnızca başarıyla gelecekse bilmeliyiz ki bizden gittikçe uzaklaşmakta. Çünkü başarı için başkalarıyla yarışmak hatta çatışmak gerekiyor. Yarışın bir yaşam tarzı olması, ne olursa olsun başarıya ulaşma hırsına kapılıp diğer yarışmacılara yönelik bir kötülükler dizisine yol açabilir.


Üstelik başkalarıyla uyumlu ve dayanışmaya dayalı ilişkilerin herkese iyi geleceği, aslında en basit bir akıl yürütmenin bile varabileceği sonuçken. Başarıyı mutluluğun ön koşulu sayıyorsak daha baştan arabayı atın önüne koymuşuz demektir. Bu durumda hareket edebilmek için tam tersi yöne dönmekten başka çare yok. Mutluluk için gösterilecek çabanın başarısının yarısından fazlası,

gerçekte mutlu olma sanatını öğrenmeye bağlı. Yalnızca yarışın kazanılmasıyla elde edilecek başarıya bağlanmış bir mutluluk beklentisi, sarsıntılı

engebeli bir yolu seçmek anlamına geliyor. Mutluluk insanın kendisiyle barışık olmasıyla yakından ilişkili bir ruh durumu oysa.


Başkalarıyla acımasız rekabetin dışında ruhsal dengesini sağlamış, iç huzura ulaşmış insan, belki de gerçek başarıya ulaşan o. Sürekli dışa yönelmiş bir ilgi yeterli değil mutluluk için. Daha da önemli insanın içe bakışı. İç gözlemle ve kendinin farkında olmakla mutluluk olasılığı daha fazla.


Başarı için ulaşılması gerekli sayılan hedefler, elbette kolay hedefler değil. Öncelikle bu hedeflerin toplumca onaylanmış genel geçer hedefler olması gerek. Herkesçe kabul edilmeli ki başarı sayılsın. Bu ise hedeflerin o sırada toplumda egemen düşünceler ve alışkanlıklarla koşut olmasını da gerektiriyor. Şu anda başat ideoloji tüketim ideolojisi. Çok gelirin olmalı, çok tüketmelisin, tüketim alışkanlıklarına bağlı bir statün olmalı. Yaşam tarzınla krema denilen toplumun en üst tabakasında yer almalısın.


Aslında bütün başarı tahayyüllerinde örtük biçimde bu hedef var. Örneğin çocuklarımızın uğruna bütün bir ilk gençliklerini feda ettikleri üniversiteye giriş, bilim, eğitim aşkıyla mı dayatılıyor gençlere aileleri tarafından? İyi bir meslek sahibi olsun, sorumlu bir bireyi olarak topluma en üst düzeyde katkıda bulunsun, ancak bu katkı ölçüsünde bir kazanç edinsin diye mi? Çocuklar da en sonunda ailelerinin yalnızca o para ve statü özlemlerini içselleştiriyor, toplumun en üst sınıfını bir üyesi olmaya doğru yarışa kalkıyorlar. İşte başarı, böyle bir yolda

amaca ulaşmanın adı.


Ama örneğin “bütün ilgimi enerjimi yakınımdaki insanlara yöneltmiş, onların mutluluğuna adamış biriyim ve bunda da hatırı sayılır ilerlemeler sağlamışım. Ama ben ortalama bir gelir düzeyinin altında yaşıyorum.”


Bu sözlerin sahibi için bir başarıdan söz edilebilir mi?


Başarı deyince önce para, ün ve iktidar elde etmek geliyor akla. Bu değerler ise ancak başkalarıyla amansız bir yarışta elde ediliyor. Para, ün ve iktidar herkese eşit paylaştırılırsa bir ortalama olur ancak. Oysa bu değerler, başkalarının payına da el konulabilirse edinilmiş sayılıyor.


Başarıya ulaşmak için de kıskanç, ihtiraslı, kararlı ve inatçı olmak öneriliyor. Ama paylaşımcı, eşitlikçi, dayanışmacı, sevgi dolu, dost canlısı olunursa para ve iktidar elde etme mücadelesi başarılı olabilir mi?


Kimi insanlar parayı ve iktidarı başkalarıyla paylaşmak, çevreyi güzelleştirmek ve insanlara yardım etmek için talep ettiklerini ileri sürmüyor değil! Artık ne ölçüde onlara güvenirseniz? Başarı, bugünkü ortamda para, ün ve saygınlık yarışında ön sıraları tutmak anlamına geliyor. Bu yarışın kazananlarından çok daha fazlasıyla kaybedenleri oluyor. Toplumun çok küçük bir azınlığı dışında hemen herkes.


Peki ama şu sorulmalı, ne işe yarıyor başarı? Çünkü başarının bazen o kadar ağır bir bedeli oluyor ki başarı sonucu elde edilen para, ün ve saygınlık hiçbir işe yaramıyor. Bedensel ve zihinsel bir çöküntüye girdikten sonra başarının getirdikleri ne işe yarar? Bir de onarım için zaman hiç kalmamışsa? Diyelim çok para kazanmak için büyük bir ihtirasla çalışmanız gerekiyor. Bu sırada önce kendinize yaşamı zindan ediyorsunuz.Yıllarınızı, gençliğinizi harcıyorsunuz. Çok kazanmak için büyük oynamanız, büyük risklere girmeniz gerekiyor. Bu durumda

kaybetmenin de ağır sonuçları olabiliyor. Hayatınızın tümünü koyarsanız kazanma olasılığınız elbette artar, ama sıkıntıyla yaşadığınız süre de uzar.


Sık sık karşılaştığımız yakınmalardan biri iyi eğitim görmüş insanların meslek yaşamında yeterince başarılı olamadıkları. Sanki okul başarılarının doğrudan yaşamdaki başarıya dönüşmesi için toplumun onlara bir güvence vermesi isteniyor. Eğitim şart elbette ama eğitimde başarılı olmak yaşamda başarılı olmak anlamına geliyor mu? Kime sorsan hayır diyecektir. Yaşamın kuralları acımasız, karmaşık ve çok etkenli. Oysa eğitimli olanlar, salt bu özellikleriyle yaşamda da başarılı sayılmak istiyorlar. Eğitim durumuna göre bir statü ve kazanç umuyorlar. Zaten eğitim, sınavlarda onlara bir üstünlük sağlıyor, yarışma koşullarını eşitsiz kılıyor. Ayrıca bir de çaba göstermeden, yaşamdaki yarışmayı kazanmış sayılmak talepleri, doğrusu çok yadırgatıcı bir durum.


Bir değerlendirme yapılacaksa, yaratılan ürüne, ortaya konulan performansa bakılmalı. Eğitim farklılığı, zaten yarışmacılar arasında bir eşitsizlik oluşturuyor, bir de diplomaya dayalı hayat boyu statü talebi kabul edilemez. Madem çok iyi eğitim

görmüşsünüz bunu ürettiğiniz, toplumun kullanımına sunduğunuz ürünlerde, hizmetlerde gösterebilmelisiniz.


Yazık ki son zamanlarda ürünün niteliğine göre bir değerlendirme yapılmıyor. Edinilme biçimi, ahlaki bakımdan sorgulanmadan, sahip olunan para miktarının büyüklüğü yeterli başarılı sayılmak için. Başarı için bir de ünlü Amerikan formülü var. Doğru zamanda doğru yerde bulunmak. Bu önerme daha ilk elde çalışmayı, emeği yadsıyor. Armut piş ağzıma düş. Hiç bir yaratıcı, üretici katkın yok ama

meyveleri topluyorsun. Fırsat kollamak yani.


Bir değerlendirme yapılacaksa, yaratılan ürüne, ortaya konulan performansa bakılmalı. Eğitim farklılığı, zaten yarışmacılar arasında bir eşitsizlik oluşturuyor, bir de diplomaya dayalı hayat boyu statü talebi kabul edilemez. Madem çok iyi eğitim görmüşsünüz bunu ürettiğiniz, toplumun kullanımına sunduğunuz ürünlerde, hizmetlerde gösterebilmelisiniz.

Comments


bottom of page