Genç kız otuzlu yaşlarının başındaydı. Mavi gözlerindeki parlaklık gözyaşının gözlerine verdiği nemden kaynaklıydı. Göz altlarındaki morluk birkaç günlük uykusuzluk ve birkaç gündür sürekli ağladığı içindi. Elini tutan küçük kız; saçlarının sarımsı rengi ve renkli gözleriyle elini tuttuğu kadının kızı olduğunu tescilliyordu. Annesinin birkaç gündür anlayamadığı bu halini kısacık ömründe hiç görmediği için sadece annesinin yanında sessizce ne derse yapıyordu. Ölümün ne olduğu bilmeyen bu çocuk; anneannesinin bir anda ortadan kaybolmasını henüz anlayamamış ancak anneannesi bir yere gittiği için annesinin üzgün olduğunu anlayabilmişti. Birlikte içeri girdiler eczaneden; Kadın titreyen çatallı sesi ile “Merhaba, nasılsın Yusuf amca?” dedi.
Eczacı Yusuf; 30 senedir aynı yerde eczanesi olan bir eczacıydı. Bu mahalleye eczanesini açtığında karşısında duran ve şimdi 5 yaşındaki kızıyla eczanesine gelen bu kadın henüz 5 yaşında bir kız çocuğuydu. İlk tanıştıkları o gün Eczacı Yusuf’a dönen Anne; “Diş perisi, mahallemize hoş geldiniz. Kızımın sallanan dişini siz alıp ona dilediği bir hediyeyi veriyormuşsunuz” diye söze girdi. Yusuf ilk önce afallasa da sonrasında annenin ondan yardım isteğini hemen anlamıştı. “Evet doğru yere geldiniz, diş perisi benim. Artık hep burada olacağım ve dişleriniz her sallandığında dileklerinizi yerine getirmem için bana gelebilirsiniz”
Şimdi anne olan ve annesini kaybeden o küçük kız; koltuğa oturup ağzını açmıştı eczacı Yusuf’a! Yusuf ellerini bankonun üzerinde duran kocaman kolonya doldurma sürahisinden dezenfekte edip, kızın dişine hafifçe dokunup ani bir hareketle dişi yerinden almıştı. Kız canının yandığını bile anlamadan hemen ne istediğini söylemişti; “Şurada duran şeyi istiyorum” Orada duran şey tansiyon aletiydi. Yusuf az önce Esma teyzenin tansiyonunu ölçmüştü. Çok yüksek olduğu için taksi çağırmışlardı acile götürmek için. Cep telefonlarının olmadığı o yıllarda; kızının çalıştığı kurumu arayıp hangi hastaneye götürdüklerini haber vermişti ve Esma Teyze ile yanında çalışan Barış’ı da göndermeyi ihmal etmemişti.
Yusuf; tansiyon aletini hediye paketine benzeyen bir şeye sarıp verdi küçük kıza. Bu küçük kız o gün Eczacı Yusuf’tan aldığı ilk hediyesi ile annesinin hayatını kurtaracaktı, bu kurtarış yaklaşık 20 yıl sonra olacak; babası annesini tansiyonun ölçtüğünde bir şeylerin ters gittiğini fark ederek; Yusuf’u arayacaktı. O da hemen ambulansı çağıracaktı. Ancak anne iki gün önce kalp krizi geçirdiğinde babası orada değildi. Yusuf diş perisi olduğu, Esma teyze ile Barış’ı acile gönderdiği günün sonunda kendini çok bahtiyar hissetmişti. Çünkü bir sağlık danışmanı, bir ambulans görevlisi, bir diş perisi, bir arkadaş, gizli güçleri olan bir süper kahraman, bir abi; birçok duyguyu aynı anda hissetmişti yüreğinde. Yüreğine yayılan o duygu her sabah eczanesine geldiğinde yayılacak; eczanesi bir diş perisi gibi girecekti.
“Hoş geldin kızım” dedi Yusuf. Hiçbir şey konuşmadan sıkı sıkı sarıldılar. Elinde büyüyen bu kızın gözlerinden çıkan yaşları hisseden Yusuf’un da gözlerindeki yaşı olanca sessizliği ile bırakmıştı. Diş perisi bugün onun sığınabileceği bir omuz olmuştu. Yusuf ile sarılıp sessizce ağlarken ortamın ağır havasını Yusuf’ un önlüğünden çekiştiren sarışın küçük kız bozdu;
-Diş perisi sen misin?
Eczacı olmak sadece bir sanat icra etmenin ötesinde aynı zamanda diş perisi olmayı gerektiriyordu. Tansiyonu fırlayan teyzenin acile götürülmesi de mesleğin içinde vardı; şekeri fırlayan teyzenin beslenme konusunda dikkat edeceklerine ikna edilmesi de! Hala sigara içen astım hastasına dil dökmek de vardı; ödenmeyen ilacın neden ödenmediğini anlatmak da! Hamile bir anneyi 9 ay boyunca görüp bir mucizeye şahit olmak da vardı, geri ödeme kurumlarının üzerine örttüğü gecenin altından gündüzü vatandaşa sunmak da!
Ecz. Ali Irmak
Commentaires