Türkiye, coğrafi konumu nedeniyle dünyanın en önemli deprem kuşağında yer alan ülkeleri arasındadır. Bu gerçek, zaman zaman yaşanan şiddetli sarsıntılarla kendini bize acı bir şekilde hatırlatıyor. Deprem gibi travmatik olaylar karşısında insan vücudu kendini tehlikede hissettiği andan itibaren kaygı mekanizmasını devreye sokarak kişiyi hayatta tutmaya çalışır ve insan beyni savaş ya da kaç tepkisi verir. Bu belirtiler hızlı nefes almak, kalbin düzensiz çarpması, nefes alıp vermede güçlük, el-bacak titremesi, mide bulantısı, baş dönmesi gibi olup, ölecekmiş hissi verebilir. Ancak bu belirtilerin görülmesi normaldir. Afet sırasında bireylerin yaşadığı en önemli sorun “ne oluyor” ya da “ne yapacağım?” belirsizliğidir.
Afetin evreleri; ilk olarak afet öncesi olan uyarı ve tehdit dönemidir. Bu dönemde insanlar birtakım ihtimallere karşı uyarılırlar. İkinci olan evre darbe dediğimiz afetin gerçekleştiği zamandır, burada ciddi bir duygusal çöküş görürüz. Ancak hemen arkasından gelen kahramanlıkların sergilendiği, yardımların çokça olduğu balayı dönemidir ve bu dönem, toplumsal birlikten kaynaklı duygusal yükseliş dönemidir. Dördüncü evre, hayal kırıklığı evresidir. Kahramanlık sonrasında sürdürülebilirlik düştüğü ve durum tespiti daha net açığa çıktığı için tekrar ciddi duygusal çöküş gözlemleriz.
İlk müdahalede, psikolojik yardımdan ziyade önceliklere yönelip insani ve destekleyici bir müdahalede bulunmak gerekir. Bu yardımda, kişinin İzleyip -Denetleyip – Bağ kurması gerekir. Birinci olarak izleyip oradaki kişilerin ihtiyaçları tespit edilmeli ve gıda barınma gibi temel gereksinimleri, acil ihtiyaçları sağlanmalıdır. İkinci olarak, dinleyerek ve denetim sağlayarak onları sakinleştirmeye çalışmalı ve diğerleri ile bağ kurmasında yardımcı olunmalıdır. Diğerleriyle bağ kurma meselesi oldukça önemlidir. Çünkü insanlar güven alanı olan evlerini ve eşyalarını kaybettikleri için bir anda hayattan kopmuş ve korunmasız hissederler. Bu sebeple etrafındakilerle bağ kurmanın ve ilişkiler geliştirmenin oldukça iyileştirici etkileri vardır. Nefes egzersizleri ve gevşeme çalışmaları, anksiyete ve depresyonu hafifletmede başvurulabilecek yan etkisiz ve yararlı yöntemlerdir. Günlük yaşamı düzene koyan bir plan yapılması, belirsizlik endişesini azaltmada yardımcıdır. Rutin çalışma yaşamına dönülemese bile, günlük aktivitelere başlamak, boşluk duygusunu ve onun yarattığı kısır düşünce döngüsünü azaltmada yararlıdır. Bu dönemde kendinizin ve yakınlarınızın fiziksel güvenlik ve gereksinimlerinin karşılandığı yerlerde bulunmak, sevdiklerimizle iletişim kurmak, beslenme ve uyku düzeninizi korumaya çalışmak, mümkün olan en kısa sürede günlük rutinlerinize dönmek fiziksel ve ruhsal sağlık için oldukça önemlidir. Toplum sağlığı açısından depremden önce insanların, depremde yaşanabilecekler ve sonrasında yapılacaklar konusunda eğitilmesinin, travmayla baş etmeyi kolaylaştırıcı etkisi vardır.
PEKI YA BU DURUM ÇOCUKLARDA NASIL GÖZLEMLENIR?
Çocuk ve gençlerde en çok gözlemlenen belirtiler; huzursuzluk, kolay öfkelenme, ağlama, irkilme, uyku ve iştah düzensizlikleri, dikkati sürdürme zorlukları, ilgi ve temas ihtiyacında artış, olayla ilgili sıkça soru sorma ve küçük çocuklarda kazanılmış becerilerde geçici kayıplar şeklindedir. İlk 2 hafta şok dönemi olduğu için genellikle temel ihtiyaçlarını karşılayıp güvende olduklarını hissettirmek önemlidir. Çocuğun en temel ihtiyacı kendinin ve sevdiklerinin güvende olduğunu bilmesidir. Ona güvende olduğunuzu hissettirin. Fiziksel ihtiyaçlarını karşılayın. Daha fazla sarılmaya, sevildiğini hissetmeye ihtiyaç duyabilir. Çadırda ya da geçiçi yaşam alanlarında olsada oyunlar oynaması, resimler çizmesi ve eski hayatında yaptığı şeyleri gerçekleştirebilmesi için zemin hazırlayın. Çocuk oyunlarla yaşadığı travmayı sindirmeye başlayacaktır. Korkularının üzerine yavaş yavaş giderek alıştırılmalarına destek olmak gerekmektedir.
Commentaires